Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasından dikkat çeken satır başları:
Bu güzel gecenin başta Gazze’deki mazlumlar olmak üzere yeryüzünün farklı köşelerinde ölümle, açlık, zulüm ve zalimle buluşan tüm mazlumların kuruluşuna vesile olmasını diliyorum.
Hafta başında yurt içi ve yurt dışında icra edilecek programlarla bu müstesna günün feyzini idrak edeceğiz. Hz. Peygamberimiz veladetinden vefatına kadar yaşantı, sözleri, mücadelesiyle bizler için en güzel örnektir. Hz. Ayşe validimiz Resullullah efendimizi tarif ederken ‘Yürüyen Kur’an’ ifadesini kullanır. Peygamberimiz Kur’an’ı yaşamış, onu hayata tatbik ederek ete kemiğe büründürmüştür.
Diyanet İşleri Başkanlığımızın öncülüğünde tertiplenecek programlarla dünya hayatının gailesi altında yorulan kalplerimizi peygamber efendimizin aşkıyla yeniden pürnur eyleyeceğiz. Bir olmanın, birlik olmanın, mümin gönüller olarak vahdet olmanın sırrına inşallah bir kez daha ereceğiz. İnsanlar arasından çıkmış en güzel örnek olan efendimizin kılavuzluğunda şahsiyetimizi yeniden inşa edeceğiz.
Diyanet camiamızdan bu anlamlı gecelerin ihyasında oynadığı öncü rolü aynı kararlılıkla devam ettirmesini bekliyorum. Şahsiyetini medeniyet değerleriyle, güzel ahlakla yoğuran bireyler önce ailelerine, sonra mensubu oldukları millete en sonunda ise tüm insanlığa faydalı kişiler olur.
Peygamber efendimizin hayatına baktığında şahsiyet inşasının üç sütun üzerine bina edildiğini görürüz; iman, ahlak ve hikmettir. O söylediğine ve yaptığına herkesin itimat ettiği Muhammed’ül Emin’dir. O kalbinde en küçük şüphe duymadan canını, malını, namusunu teslim ettiği en güvenilir kişiydi. Efendimiz cihat meydanlarının muzaffer komutanıydı. İmanla yoğrulmuş bir kalbin, takvayla süslenmiş şahsiyetin nasıl hayat sürdüreceğini bizzat yaşamış ve bizlere miras bırakmıştır.
Millet olarak son iki asırdır çok yönlü, çok ince düşünülmüş kuşatmayla karşı karşıyayız. Bu milletin iman kalesini çökertmek için hiç olmazsa bu kalede gedik açmak için yıllardır pervasızca saldırıyorlar. Bunu bir dönem camilerimizi kapatarak, ahıra çevirerek, satarak yaptılar. Bir dönem minarelerimizden günde 5 defa yükselen Allahüekber nidalarını susturarak yaptılar.
Bir dönem Kur’an-ı Kerimleri, Elifbaları toplatarak yaptılar. Alimlerimizi hapse atarak yaptılar. Bir dönem insanları mürteci, yobaz, takunyalı, tarikatçı, takiyyeci diye tahkir ederek kendi öz yurdunda paryalaştırarak yaptılar. Başörtülü kızları üniversite kapılarında ağlatarak yaptılar. Bir dönem Kur’an kurslarına, camilere saldırarak, hocalarımıza saldırarak yalan ve iftiralarla Diyanet’e saldırdılar.
Kimi zaman terör örgütleri, marjinal örgütleri, ihanet çeteleri kullanıldı. Maalesef kimi zaman da siyaset kurumu, siyasetçiler kullanıldı. Değerli hocalarım burada şunu da ifade etmek durumundayım, artık eskisi kadar olmasa da halen birilerinin bu manevi işgal çetesine taşeronluk yaptığını görmekteyiz. Aralarında FETÖ’cülerin olduğu malum mahfiller bunu son derece sinsice ve kurnazca yapıyorlar.
Kimileri de millet ve memleket düşmanlarının tuzağına düşerek bu manevi yıkım projesine istemeden destek veriyor. Milletle ve milletin inanç değerleriyle kavga vasıtası haline getiriyor.
Bu ideolojik bağnazlık son günlerde öyle vahim boyutlara ulaştı ki, Cuma hutbesini, hutbede okunan ayeti kerimeleri hedef almaya başlattılar. Bu ülkenin muhalefet partisi adına dini konularda ahkam kesiyor. Hocalarımıza utanmazca had bildirmeye kalkıyor. Cehaletini gizlemek için Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal’in arkasına saklıyor, onu paravan olarak kullanıyor.
Buram buram tek parti faşizmi kokan bu ilkellik karşısında maalesef mensubu olduğu parti içerisinden akıl, vicdan, biraz feraset sahibi kimse itiraz etmiyor, genel başkan dahil kimse tepki göstermiyor. Aynı ideolojik fanatizm 85 milyon olarak hepimizin yüreğini yakan Narin yavrumuzun katledilmesi meselesinde yaşıyor. Birileri bu cinayeti bir kamplaşma aracına dönüştürmek için her yola başvurdu. Ortada bir cinayet var. Bir sabinin öldürülmesi var. Ortada kor gibi düşen ateş var. Kimileri 8 yaşında hayattan kopartılmış çocuğun cenazesi üzerinden siyaset yapacak kadar insanlıktan çıkabiliyor.
40 yılda yüzlerce çocuğun kanını akıtan, yüzlerce Narin’i bizden alan polis, asker, sivil, kadın, çocuk demeden acımasızca öldüren bölücü terörün uzantıları aynaya bakmadan vicdan dersi verme cesareti buluyor. Aile müessesesi dini kurumlar hedef alınıyor. Hatta ve hatta Diyarbakır halkı ve Kürt kardeşlerimiz hedef alınıyor. Açık söylüyorum bu vicdansızlıktır, fırsatçılık, iki yüzlülüktür. Bu toplumun sinir uçlarıyla oynamak demektir. Bu çocukları zorla dağa kaçırılmış Diyarbakır annelerine yapılmış büyük bir saygısızlıktır.
Masum bir yavruyu alçakça katledenlerden bunun hesabını yargı önünde sorması, döktükleri her damla kanın burunlarından fitil fitil getirilmesi için gereken her türlü adımı hukuk çerçevesinde atacağız. Tekirdağ’daki alçaklığın hesabını mutlaka adalet karşısında soracak, en ağır cezaları almaları için mücadele edeceğiz. Aynı zamanda bu rezil olaylar üzerinden bölücü örgütün uzantıları ve marjinallerin günah çıkarmalarına, toplumun direği olan aileyi hedefe koymalarına eyvallah etmeyeceğiz.
İnsanlık nereye savruluyor dediğimiz, bu gidiş nereye dediğimiz günlerden geçiyoruz. Haya, şefkat ve merhamet gibi hasletler günlük hayattan çekiliyor. LGBT gibi sapkınlar daha önce olmadığı kadar teşvik ediliyor.
Sevgili peygamberimizin hikmet dolu sözlerine, yolumuzu aydınlatan rehberliğine her zamankinden çok daha fazla ihtiyacımız var. Birbirimizi daha iyi anlamaya, empati kurmaya ihtiyacımız var. Millet olarak dayanışmayı daha da yüceltmeye, muhabbeti daha da güçlendirmeye ihtiyacımız var. Bizi biz yapan kadim değerlerimize daha sıkı sarılmaya ihtiyacımız var.
Her ne kadar etrafımızda kan, gözyaşı ve zulüm hakim olsa da geleceğe dair endişelerimizi artıran müessif olaylar yaşansa da müslümanlar olarak Allah’tan ümidimizi kesmemekle mükellefiz.
Rabbim bu gece bu hafta hürmetine, habibin yüzü suyu hürmetine bizi kendi yolundan, sırat-ı müstakimden ayrılmasın diyorum, peygamberin veladetinin tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum.